13 Eylül 2009 Pazar

In Haldun We Trust!




2009/2010 sezonu biz sarı kırmızı yaşayanlar için harika başladı.Uzun yıllardır beklediğimiz transfer yapılmış takımın başına vizyonun kralına sahip bir hoca olan Rijkaard getirilmiş yanına da tam manasıyla "yardımcı" hoca Neskeens gelmiş ortalık birden avrupaya dönmüş gönüller pırpır etmeye başlamış.Bu noktada futbol hakkında uzun uzun yazmadan önce yazmak istediğim Haldun Üstünel.Adam senelerdir transfer döneminde hep küme düşen takımı aldı puan tablosunun tepesine koydu.Şimdi burda senelerdir Canaydın ve şürekasının anlayamadığı şeyi anlatmak lazım.Mücadele sadece sahada olmaz.Sen büyük kulüpsen rakibine hiçbir arenada yenilmeyeceksin.Yıllardır Aziz'in aldıklarına gıptayla taraftarı baktırmayacaksın.Haldun Üstünel bu yüzden taraftarın sevgilisi.Ama işte başkanlık budur dedirten Adnan Polat'ın biraz hakkı yeniyor gibi geliyor bana.Türkiye gibi bir ülkede bir yöneticisinin bu kadar önüne geçmesine hiçbir başkan katlanamazdı.Ama Adnan Polat Galatasaray sevgisinin egosunun önünde olduğunu bize gösterdi ve sadece destek verdi Üstünel'e.Biz biliyoruz ki bu transferlerin arkasında o kararlı tavrı ve kendine güveniyle Adnan Polat var.İlk yöneticilik döneminde "cimbombomun taraftarı senin eserin" diye bağırılan adam olduğunu hatırlıyoruz biz onun.Şimdi ise aynı kendisi gibi bir yöneticiyle başkanlık koltuğuna çok yakışmakta.Üstünel'in tavrının Adnan Polat'ın gençliği olduğunu fark ediyoruz biz ve herşeyiyle bu kulübü seven adamlar tarafından yönetildiğimizi düşünmek bile bizi mest ediyor.Haldun Üstünel'de kendisine güvenen güruha bu mutlulukları yaşatarak aldığı hayır dualarıyla zaten cennette yerini garantiledi.Sözlükte de bir yazarın dediği gibi şampiyon olduğumuzda hafif kafa kıyak gözleri dolu dolu konuşurkenki Haldun Üstünel herşeyi anlatıyor aslında.Bugün Galatasaray için Adnan Polat'ın ardından bir isim geçiyorsa taraftarın gönlünden bu sadece transferden değil o adamın gözlerinde kendi takım aşkını gördüğündendir.Çok yaşa sen Üstünel çok yaşa çok uzun yıllar yönetici ol başkan ol kendin gibi yöneticiler yetiştir inşallah.


14 Nisan 2009 Salı














Yetenek arızalıdır.Kazma zihniyetlerin yarattığı saçma rutinlere boyun eğmez.
Yani kısacası:
Çekerler emaneti,sikerler adaleti!

22 Mart 2009 Pazar

Miğdesiz


İnanılmaz bir kadro var galatasarayın elinde,haginin transferini ilk duyduğum andaki hislerin aynısını yaşatmış bana Harry Cool,Baros gelmiş tam sevdiğim gibi mücadeleci değil yakaladımı atan forvet,Meira'yı pek tanımıyordum ama onun da künyesi senelerdir sıkıntı yaşanan defanstan top çıkarma işini çözecek diyordu bilenler.kaleye bir italyan gelmişti ne yalan söyleyeyim onu da pek tanımıyodum ama italyan ulan işte daha ne olsun dedim kendi kendime.Derken ilk bomba düştü kulübe,gidip skibbe diye bi adam getirdiler koca galatasarayın başına.Geçen sene 3'ten sonrasını izlemediğim maçta bize 5 atan sıradan takımın genç ve gelecek vaadeden hocasıymış.Neyse lig başladı.Çok sıkıntı yok önceki sene olan gibi lincoln iyi başlamış lige takımı almış sırtına yürüyor,herşey güzel kewell atıyor attırıyor,baros daha 10-12 maçta kariyerinde bir sezonda attığı en fazla golü atıyor herşey yolunda gözüküyordu galatasarayda.Ta ki kadıköye kadar...yürüyemeyen deivid üstümüze üstümüze geliyor bu gelişe isyan eden tek isim ise lincoln oluyordu.neyse çok şaşırtmadı bizi galatasaray son on senedir böyle bu biz bu on senenin 5inde şampiyon olmuşuz canları sağolsun dedik.sonra avrupa maceraları başladı.tabi ki süper dehamız skibbe farkını ortaya koymuş aykut denen hayatında hiç güven vermemiş kaleciyle bizi steaunun önüne çıkarmış,sapsarı sırma saçlarına kurban olduğumun aykutu da bizi yanıltmıyor rakibe yaptığı asistlerle uefaya yelken açmamızı sağlıyordu.daha o günlerde skibbenin bu takımı kaldıramayacağı belli olmuş,adnanlardan sezgin olanının yönetici menejercilik oynama hevesinin bir sonucu olarak galatasaraya geldiği ortaya çıkmıştı.neyse ilerleyen günlerde avrupa macerası da başlamış galatasaray avrupada umulmadık derecede organize oynamaya başlamıştı.Her maçtan önce bize 3-5 atacak takımlar maçın sonunda diğer takım taraftarlarınca bitmiş olarak nitelendiriliyor tek teselli ise beşiktaşı zıplatıp ertuğrula yol veren metaliste yenilmemiz olmuştu.olsun biz bunlara da alışkındık nasıl olsa.chealseayi karşılayan taraftarımızı ortaya sürüp bu kavgayı bizim başlattığımızı iddia eden canım rakiplerimiz avrupadaki rakiplerimizin en yılmaz savunucuları olurken bizim romada polis saldırısına uğramamızın ardından giydikleri batistuta formalarını unuttuğumuzu falan sanıyorlardı herhalde.herneyse galatasaray bourdeaux'la eşleşmiş ama lige verilen arada lincolnün mehmet güven kadar idman yapmadığı için ikinci devrenin başlamasıyla takımdaki yeri için bu futbolcuyla mücadeleye girişmesi sağlanmış takım içi dengeler yerini bulmuştu!!sakatlıklar yakamızdan düşmüyor,revirde milyonlar yatıyordu galatasarayda.fransa yolculuğuna çıkılırken umudumuz baros,lincoln,kewell,fenerli ve beşiktaşlı kardeşlerimizin umutları da cavenaghi ve gourcufftu.sahaya çıkan takım yine lincoln üzerinden yürüyor ben evde lincooooooooln lincooooooooooln diye kendimden geçiyordum ki kewellın mükemmel vuruşu kaleciden dönünce dedim bu maçta gol olmaz artık.olmadı da.döndük evimize her iki tarafın da umutları olsa da rakip takım taraftarları adamlar uefayı takmıyo hacı bak en iyi adamlarını da getirmemişler diye yol yapıyolardı.neyse maça gittik tabi ki daha stada girdikki ardanın o saçma sapan golüyle bi coştuk daha yeni açığın merdivenlerinde.ardından kewell öyle bir koydu ki ses kadıköyden yankılandı o derece.devre arasında kardeşimin arkadaşlarını bulduk bize iyi öne geçtiğimizi söylediklerinde önce anlam veremedik sonra ilk golü kötü yedik diyince çocuklar hadi lan dalga geçiyosunuz dedim sonuçta suratlarda mutlu keyifli ifadeler vardı ama hagi ölsün ki yedik abi diyince inandım çocuğa.neyse ikinci yarı da klasik galatasaray tutumlarıyla iki dakkada iki gol yiyip umutları tüketmiştik ki sabri olmayacak bir şut çıkarıyor defansa çarpan top ağlara gidiyor ben yeni açıktan geliyoruz ulaaaaaaaan diye bağırıyordum kadıköye doğru.bu arada galatasarayda yüzyılın felaketi yaşanmıştı belki de.iki maç arasında kocaeliden samiyende 5 yenince skibbeye yol verilmiş o mu bu mu derken de takımın başına bülent korkmaz denen adam gelmişti.şimdi burda ayrı bir paragraf açalım bülent'e kayseri erciyessporu ligden düşürmekten başka teknik direktörlük marifeti olmayan bu adama çok önceden kılım ben.bu haysiyetsiz kişilik haddi olmayarak galatasaray taraftarını kullanmaya çalışmış.yönetimin ve taraftarın arasının açılmasına yardımcı olmak için elinden geleni yapmıştır kariyerinin sonunda.evet ben de gözü yaşlı izledim kolu çıkmışken bandajla uefa finalindeki mücadeleyi ama bir kulüpte 20 sene oynayıp daha sonra da yeter sana jübileni yapalım dediklerinde hayır ben futbol oynamak istiyorum diyerek kulüpten ayrılan bu adam daha sonra bir baktık ki hakan şükürü milli takımdan keserek galatasarayı yıpratmaya çalışan ondan önce de ankaragücünün başındayken azizden teşvik alıp sami yende bizi yenen ersun yanala yardımcı oluvermişti.o gün işte tam o gün bitmiştir efsane benim için.hani futbol oynayacaktın be adam sen.sırtımızdan bizi vurmayı bu kadarmı hevesle beklemiştin ki hemen ilk fırsatı değerlendirdin.neyse bülente açtığım paragrafı çok uzatmış olabilirim konumuza dönelim.bourdeux'u geçen takım 4. turda hamburgla eşleşmiş bu bülent denen adam takımı 3 haftada kendi iğrenç futbol anlayışına uydurmuştu.şu bir gerçekki kazma futbolcular hayatlarının hiçbir döneminde teknik oyunculardan hoşlanmazlar.bülent hoca da aynı ekolden geldiğinden deplasmandaki hamburg maçında golü hazırlayan,nondaya harika bir gollük pas atan ve her ayağına top aldığında karşısına 2 hamburglu delikanlıyı alan bu adamı oyundan alıp yerine de yeteneklerini bir benim göremediğim mehmet güveni almış ve pek tabi ki de lincolnden postayı yemişti.bunun ardından gelen trabzon maçında da bir hafta sonra antepten 3 yiyen trabzona karşı rezalet çizgisini zorlamış lincolnü yedek kulübesine oturtarak aklı sıra sen galatasaraydan büyük değilsin mesajı verirken aslında kendisini galatasaraydan büyük görüp de bu saçma şov için galatasarayın çok mühim 2 puanını avni akere gömmüş olduğunu söyleyecek kimse çıkmamıştı o günlerde canım medyamızda.ardından bütün bunlar sineye çekilmiş hamburg maçı gelmiş çatmıştı.kardeşimin ısrarlarına rağmen yok kızım çok pahalı bu maçı nasılolsa geçeriz para biriktir çeyrek finali izleyelim demiştim.maç başlayınca baktık ki kendisinden haberi olan kimse yokken sahaya sürüldüğünü unutmuş semihe şans vermeyeceğini açıklamıştı.açıkçası karakteriyle ilgili fikirlerim çok önceden oluşmuş olduğundan bu karara hiç şaşırmamıştım.neyse maç başlamış hamburgun zenci piresi bizim sağ kanattan yüklenmeye ve bu sebepten de çıkamamış ve yarı sahamıza hapsolmuştuk derken artık duruma isyan eden arda turan(ki kendisine ilk yarı boyunca sallamış birisi olarak asla söylediklerimden utanmıyorum ama ikinci yarıda da takıma asılan mükemmel mücadele hırsını da gözyaşları içinde izlediğimi belirtmeden geçmiyorum)biraz top yapmaya başlıyor bu dakkalarda baros ceza sahasında düşünce penaltıyı şükürler olsun ki mükemmel sol ayak kewell kullanıp tavana asıyordu.devre arasında kardeşimle çeyrek final için bileti kim alsın diye konuşurken bir arkadaşımla da ilk yarı çok kötü olduğumuzdan bahsediyordum.neyse ikinci yarı başlamış baros ikinciyi sallayınca bir bayram havası oluşmuştu.sonra oyuna müdahaleden yoksun hocamızın şovu devam etmiş maçtan sonra martin jolün o çıkınca rahatladık dediği lincolnü skor 2-2 olunca oyundan almış lincoln de siktiri çekip soyunma odasına gitmiştir ardından son anlarda hasan şaş girip oyunu hamburger adına enfes soğutmuş ve olicin golüyle de koca galatasarayım 2 gerizekalının oyunlarına mahkum olup elenmiştir.umutlar tükenmiş gözyaşları isyan almış başını gitmiş ama kimse hala bu karaktersize birşey dememiş üstüne de lincolne dil uzatmaya kalkmıştır.arkadaşım ben 26 yaşındayım hayatımda halı sahada 3 bilemedin 4 maça çıktım benim yerime alsan mehmet güveni ben bile siktiri çekerim ulan sana.ve ardından eskişehirde de dünyayı kendisine hayran bırakan teknik dehasını ortaya koymuş 75. dakikada takım sami yen'de 10 kişi karşısında 1-0 gerideyken son oyuncu değişiklik hakkını kewell'ı çıkarıp mehmet güven adlı maestroyu oyuna sokarak yapan bülent korkmaz evde televizyona fırlatmadık birşey bırakmamış en içten beddualarımın hedefi olmuştur.sevmiyorum adam seni.orta sahada top sektirdi diye bu adamın üstüne giden erdoğan arıcaların kabilesinden hiçkimseyi sevmiyorum ama sen onlardan da aşağılık onlardan da ucuz bir adam olduğun için,mücadelenin yeteceğini sanıp yeteneği görmezden gelmeye çalıştığın için,satış listesine konupta alan olmadığından klüpte kaldığını unuttuğumuzu sandığın için,takımımı siktiriboktan miğde bulandırıcı hesaplarına alet edebilecek kadar aşağılık olduğun için sevmiyorum sevmeyeceğim ve sen de ben de herkeste biliyorki bu takımın başında son maçını bu mayısta sivasın karşısında çıkacaksın...siktirolup gidip unutulacaksın satılmışlığınla sen!!!

25 Ocak 2009 Pazar

Yeniden...


Geleneksel olarak futbolun kalite ölçüsü takımların birbirleri üstüne bariz farklar koyamaması ve herkesin birbirini yenebilmesi olarak gösterilir bizde.Euro 2004'de Yunanistan'ın elde ettiği başarının ardından tüm dünyada esen çok sıkı kapanıp bir karambol gole maçı bağlayan sistemin yurdumuzda da etkisini göstermesi gecikmedi.Özellikle anadolu ekipleri için ilaç gibi gelen bu sistem ligte büyük takımların işlerini zorlaştırırken küçük takımların yeniden özgüvenlerini kazanmalarını sağladı.Bunun en sıkı uygulayıcılarından birisi olan Sivasspor'un durumu ortada.Hayattan keyif almayı kazanılan mala mülke endeksleyenlerin olduğu dünyada futbol da bu anlayıştan uzak kalamadı ve nasibini aldı.Yunan devrimi sonrası çok güzel futbol olmasa da iyi sonuçlar bunların tartışılmasını engeller olmuştu.Ta ki çok yaşayası Guardiola abimiz itici Hollandalı Rijkaard'dan efsane Katalanları devralana kadar.Bu sene büyüleyici bir futbol ortaya koyuyor Barcelona.Total futbol denen hücüma ağırlık veren mükemmel anlayışla bezeli bu takım izlerken ekran başında keyiften dört köşe ediyor artık bizi.Yani biz aslında futbolun ne olduğunu tekrardan hatırlama emareleri gösteriyoruz.Futbol budur esasta.Amaç kazanmak değil iyi oynamaktır.Futbolun icadı kazanmak için değil keyifli zaman geçirmek içindir.Beni tanıyanlar iyi bilir ki hakkı verilerek yapılmış savunmalara da bayılırım.Ama esası unutmadan.Esas kazanmak değil kazanmaya oynamaktır.Hücumdur,goldür.Kolay olanı değil göze hoş geleni insanlara sunmak seyredenlere olduğu kadar oynayanlara da zevk verecektir.Futbol endüstrileşmemişken ve biz tuttuğumuz takımlara olan sevgimizi diğer takımlara olan nefretimize bağlamazken daha mutluyduk sanki.Ve işte o Guardiola nam yiğit hoca öyle bir çelme taktı ki şu günlerde kazanmayı herşeye tercih eden o anlayışa.Bizde yeniden eski güzel günlere dönebilme umutlarını yeşerttiler.